Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Başlıklar
Hayatımızın her yönünde, bizi saran şeylerin arasında açılmış olan eşsiz bir dünya vardır: hayal gücümüz. Rüyalarımız, imgelerden oluşan ve bizim gündelik hayatımızla bağlantısız, mükemmel dünyaların kapılarını aralamak için kullandığımız kültürsel simgelere sahiptir. Sözlü tarihimizde veya edebiyatımızda en önemli ilham kaynağımızın rüyamız olduğu söylenmektedir. O halde, her ne kadar gündelik hayatımız kabusa gömülse de, rüyalarımız ufkun evrensel düzeyine doğru bize özgürlük ve kurtuluşu sunar. Ve belki de, onları tanımlayan ve anlamlandıran en etkili biçim olan öykü kalemimize dökmek için rüya yazmamızın hiçbir yasak olmadığını deneyebiliriz.
Rüya öyküsü yazmak bazı insanlar için çok korkutucu ve boğucu olabilir ancak bu çoğu zaman olumsuz bir yaklaşımın sonucudur. Genel olarak, gerçek hayatta edebiyat yazmanın anahtarı aklımızdadır. Biz kimin ya da ne olduğunu ya da yaşananları hakkında art arda oluşturulmuş algısal fonksiyonlarımızdan önce geliştirerek kancayı zorlayamayız. İyi bir öykü yazarak, sadece etkileyici kelimeleri kullanabiliriz; aynı zamanda yazdığımız çoğu şeyin gerçek hayattaki duruma karşılığı olmasına, iç sahnelerimize derinlik vermesine ve çizimlerimizin sarsılarak en hassas noktalara dokunmasına da ihtiyaç vardır. Fakat rüyalarımızdaki resimleri kendimiz yansıtmak ve öyküleştirmek için kullanarak, daha çabuk ve güçlü bir etki ortaya koyabiliriz.
Rüya öyküleri yazarken, yalnızca aklımıza yerleşmiş bazı çizimleri keşfedebiliriz. Bu çizimler, kendi kaçış noktalarımız olarak düşünülebilir. Bize kötümser olarak görünen her şeye karşı bir savaş vermek veya daha iyi bir yaşam kurma isteği ya da yaşam koşulu değişikliğini ifade edip, ne istediğimizi görmek üzere art arda duran çizgilerdir. Rüyalarımızın bizim bireysel ve kolektif hayallerimizin etkileşimini belirtmek üzere bize iletilmesi, onları geçerli bir ifade biçimi olarak edebiyata dökme peşinde olduğumuz gerçeğini de ispatlar.
Herkes rüya öyküsü yazmayı öğrenmelidir; başlamak için üçüncü teknikler kullanmalıyız:
Bir öyküyü baştan sona yazmak için, bir temel çalışma teorisine ihtiyacımız vardır.
Öncelikle, öykünün amacını belirleyin. Bir konuyla ne yapacağınızı belirleyin ve öyküde ön planda tutmak istediğiniz ana mesajınızı (anlatımınızı) belirleyin. Daha sonra, hangi benzetmelerin (varlıkların), görüntülerin ve yaşam durumlarının öykünüzde sahne alacağını ayarlamalısınız. İşte öyküyü daha kolay inşa etmek için bu bileşenlerin her birinin ne ifade ettiğini çok net belirlemelisiniz. Son olarak, olayların akışını, karakterlerin gidişi ve nihayete erme noktasını ayarlamalısınız.
Rüyalarımızı öyküleştirmek, “gerçek” hayattaki feminist, markalaşmış, etkili öykü yazımından farklı, asimetrik ve sanatsal anlamda daha esnek bir hale gelir. Bazı sıradan konular için harcanan konsolide edilmiş çaba – çoğunlukla eleştirel düşünce tarafından tetiklenen – şimdi, kendi öznel dünyamızın kapsamlı derinlikleriyle ilgilenmeye başlayabiliriz.
Yazılacak öykünün, rüyanın ya da belleğin herhangi bir yaşam olayı ya da zamanlama olduğuna emin olun. Sonra, mekân, karakter ve söz konusu deneyim insansal kimliği ile ilişkili bir tane olmalı. Bunu, köprüyü geçerkenki sevgimizi açıkça ifade edecek, gerçekçi bir öyküyle bağdaştıracak ve her birimizin iletilerimizi bizim arzularımızla buluşturacak şekilde ayarlamalıyız.
Bu, öykünün konu ile örtüşerek neden bir mesaj taşıdığını açıkça açıklamasını, anlamlı bir biçimde nasıl bir iz bırakacağını göstermesini gerektirir. Konunun, yaşamın sorumluluklarıyla, kişisel erdemleri ya da kararlarımızla ya da her iki şeyin farklı bir kesitindeki okuyucularımızı ilgilendiren bir bütünlükte olmasını sağlamalıyız. Bu, her insanın hayatındaki özgün “öykü”nün ayrı bir anlam taşıdığı anlamına gelir.
Kısaca, bizi sembolleştirmekten mulakatlarımıza kadar masallarımızın kısa hikâyelerinden, rüyalarımızdan gelen sıradan bir öykü dili ibaresi biraz cesaret ve önceden sahip olunan azim ile çok daha fazlasını kazanabilir ve iyi öyküler yazabiliriz. Hatta öyle olabilir ki, hayatımızda kötümser bir anı olabilir ve hatta başarısız olabiliriz ancak rüya öyküsü yazarak kendimizi çok daha iyi ifade edebilir ve dışsal etkilerin baskısının altında ezilmeden büyümüş olabiliriz. Rüya öyküsü yazarak kendi iyiliğimizi yaratmak, rahatlama ve umut vermeyi kendi elimizle yapmak, tek ketumumuz olabilecek, özgürlük ve kurtuluş hedeflerimizin kendimiz için parlatılmış anahtarıdır.